Makale


Kalemin Serüveni: Dijital Çağda Yazarlığın Kısır Döngüsü

Tanzimat’la birlikte başlayan modernleşme hikâyesi, bir milletin kalemiyle verdiği en büyük sınavdı. Şinasi’nin, Namık Kemal’in hayalleriyle yazı masasına oturduğu günlerden bugüne yüz elli yıl geçti. Ama sorarım size: Ne değişti?

Değişen sadece araçlar. Dün matbaa vardı, bugün ekran var. Dün Paris’in entelektüel salonlarına kulak kabartıyorduk, bugün Silikon Vadisi’ne. Fikir üretme iddiamız hep vardı, ama çoğu zaman taklitten öteye geçemedik.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazar, devletin kalemşoru mu olacaktı, özgür düşünür mü? Bu gerilim hiç bitmedi. Sonra geldi 1960’lar, 70’ler… Sağ ve sol, fikir değil slogan üretti. Kitaplar birer manifesto oldu. Sonra 12 Eylül geldi, ideolojilerin üstünü betonla kapattı. Ama o boşluğu fikir değil, piyasa doldurdu.

Bugünse bambaşka bir kısır döngü içindeyiz: Dijitalin hızı, kalemin sabrını boğuyor. Yazarlık bir zamanlar bir ömürlük emekti; şimdi bir tuşla “trend” olan cümleler yazmak yetiyor. E-kitaplar, sesli kitaplar, bloglar… Teknoloji yazarın ufkunu genişletti mi? Evet. Ama aynı zamanda onu algoritmaların esiri yaptı. Şimdi kalemin kıymeti, satırın derinliğiyle değil, beğeni sayısıyla ölçülüyor.

Bir başka soru: Bu hız çağında derinlik nasıl mümkün olacak? Yazar, 280 karakterlik bir mahkûma mı dönüşecek, yoksa kalemiyle çağın gürültüsünü yarıp sözünü söyleyecek mi?

Cevap basit: Köksüz kalem, her çağda savrulur. Dijital çağda da öyle. Biz köklerimize tutunmadan, kendi medeniyetimizin hikâyesini yazmadan, ne matbaa devrinde ne de algoritmalar çağında özgür olamayız.



Savaş Erman



Whatsapp  Destek
Whatsapp Destek