Bir kitabın kapağını açtığınızda, satırlarda kiminle göz göze geliyorsunuz? Gerçek bir yazarla mı, yoksa onun zihnine sinsice sızmış bir algoritmayla mı? Bu soruyu kendimize sormanın zamanı geldi. Çünkü bugünün edebiyat dünyasında bir hayalet dolaşıyor: Yapay zekâ.
Eskiden edebiyatın anlamı açıktı: Kalem, bir insanın ruhunun uzantısıydı. Yazdığı her kelime, acısının, sevincinin, umutlarının izini taşırdı. Bir Dostoyevski romanını okuduğunuzda, onun iç çatışmalarını hissederdiniz. Satırlar terlemişti; mürekkebi insan kalbinin sıcaklığıyla ıslanmıştı. Şimdi ise, aynı sıcaklık var mı? Yoksa satırların arasında kusursuz ama soğuk bir makinenin izi mi dolaşıyor?
Yapay zekâ hayatımıza “yardımcı” diye girdi. Fikir verecek, cümle kuracak, kurguyu toparlayacak… Ama bir düşünün: Yardımcı mı, yoksa gizli bir otorite mi? Kim kime hükmediyor? Yazar mı algoritmayı yönlendiriyor, yoksa algoritma mı yazarı şekillendiriyor? Eğer bir gün fark etmeden hayal gücümüzü bir makinenin hesaplarına teslim edersek, o kitabın gerçek yazarı kim olacak?
Burada tehlikeli bir eşik var: Tek tipleşme. Yapay zekâ, milyonlarca metinden beslense de ruhu yok. Matematiksel olasılıklarla duyguyu taklit eder, ama hissedemez. Eğer tüm yazarlar aynı sistemleri kullanırsa, romanlar birbirinin kopyası olacak. Kahramanlar farklı, ama ruh aynı. Birbirinden ayırt edilemeyen, steril, kusursuz ama cansız hikâyeler…
Okur, bir kitabı eline aldığında sadece bir kurgu istemez. Satır aralarında bir insan arar. Kusurlarıyla, kırılganlığıyla, sancısıyla bir yazar… Çünkü edebiyatın en büyük gücü, samimiyetidir. Ve unutmayalım: Makine kusursuzdur, ama ruhsuz. İnsan hatalıdır, ama içtendir.
Bugün sorulması gereken soru şu: Yazar hâlâ kendi hikâyesinin efendisi mi, yoksa algoritmanın gölgesinde bir kukla mı? Eğer cevabı bulamazsak, yarın çok geç olacak. Kitaplar hâlâ raflarda olacak, evet. Ama içinde insan olmayacak.
Unutmayın: Edebiyat, bir çığlıktır. O çığlık bir ekranın soğuk ışığında değil, bir kalbin en karanlık köşesinden yükselirse anlam taşır. Yapay zekâ bir araçtır; ama direksiyon daima insanda kalmalı. Çünkü bir gün kalemi tamamen makineye verirsek, edebiyat ölmez belki… ama ruhunu kaybeder.
Savaş Erman