(Orjinal İngilizce makale önbaskısına doğru atıf şekli: Bilgin, Adem, The Essence of Nature Conservation: The Health of Biogeochemical Cycles and Ecosystem Energetics (July 20, 2025). Available at SSRN: https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=5359287)
Bu makale, çağdaş doğa koruma politikalarının arka planındaki iki temel sorunsalı ele almaktadır: (1) AB Doğa Koruma Mevzuatı’nın dayandığı biyohukuk felsefesinin eski ve sınırlı bir bakış açısına sahip olması; doğayı hâlâ yalnızca tür ve alan koruma düzeyinde kavraması; (2) uluslararası hukukta biyolojik çeşitliliğin, kendi başına bir amaç gibi sunulması. Bu iki yaklaşım, teorik biyoloji ve sistem biyolojisi açısından yanlıştır. Gerçekte korunması gereken, biyojeokimyasal döngülerin ve ekosistem enerjitiğinin sürekliliğidir; biyolojik çeşitlilik ise bu süreçlerin sağlığının ölçülebilir göstergesidir. Temel bilim eğitimi eksikliği bulunan hukukçular ve diplomatlar, uluslararası mevzuatı şekillendirirken bu bilimsel özden uzak kararlar almaktadır. Makale, doğa koruma teorisini bu çerçevede yeniden temellendirmeyi amaçlar.
Anahtar Sözcükler: biyojeokimyasal döngüler, ekosistem enerjitiği, sistem biyolojisi, biyohukuk, biyolojik çeşitlilik
Küresel çevre politikaları son kırk yılda önemli ilerlemeler göstermiştir. Ancak hâkim hukuki çerçeveler, ekolojinin en güncel bilimsel yaklaşımlarını yeterince yansıtamamaktadır.
İlk sorun, AB Doğa Koruma Mevzuatı gibi çerçevelerin ardındaki biyohukuk felsefesidir. Bu felsefe, 1970’lerden kalma bir anlayışla, doğayı statik bir varlık, koruma faaliyetlerini ise “belirli türlerin ve alanların muhafazası” olarak tanımlar (Evans, 2012). Oysa ekosistemler dinamik, çok katmanlı ve sürekli değişim hâlindedir.
İkinci sorun, biyolojik çeşitliliğin uluslararası hukukta “amaç” gibi sunulmasıdır (CBD, 1992). Oysa sistem biyolojisi perspektifinden bakıldığında biyolojik çeşitlilik, korunması gereken bir öz değil; korunması gereken süreçlerin—yani biyojeokimyasal döngülerin ve ekosistem enerjitiğinin—sağlığını ölçen bir göstergedir. Bu teorik çerçeveyi gözden kaçıran düzenlemeler, doğa koruma stratejilerini yüzeysel kılmaktadır (Chapin et al., 2011).
Sorunun kökenlerinden biri, çevre hukuku metinlerini oluşturan kişilerin çoğunlukla temel bilim eğitimi almamış diplomatlar ve hukukçular olmasıdır. Bu durum, sistem biyolojisinin bulgularıyla uyumsuz normatif metinlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Doğa koruma teorisi, yalnızca türleri ve habitatları korumayı hedefleyen bir yaklaşım olarak tanımlandığında eksik kalır. Sistem biyolojisi, canlı sistemleri ve çevresel süreçleri karmaşık adaptif sistemler olarak ele alır (Kitano, 2002). Bu perspektiften doğa koruma, şu iki temel üzerinde yeniden inşa edilmelidir:
Biyojeokimyasal döngülerin bütünlüğü,
Ekosistem enerjitiğinin sürekliliği.
Biyolojik çeşitlilik, bu iki sistemin sağlığının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla biyolojik çeşitliliği mutlak bir “amaç” gibi görmek, metafizik bir önceliklendirme hatasına düşmek demektir. Doğrusu, çeşitliliği korumak yerine döngüleri ve enerji akışını korumaktır; çeşitlilik zaten bu süreçlerin yan ürünü olarak sürdürülebilir (Odum, 1969).
Karbon, azot, fosfor ve su döngüleri, ekosistemlerin yaşam destek sistemleridir (Schlesinger & Bernhardt, 2013).
Karbon Döngüsü: Atmosfer, bitki örtüsü ve toprak arasındaki karbon hareketleri iklimi düzenler.
Azot Döngüsü: Bitkisel üretkenliği ve toprağın kimyasal yapısını belirler.
Fosfor Döngüsü: Özellikle tatlı su ekosistemlerinde biyolojik üretimi sınırlar.
AB mevzuatları, bu döngüleri korumayı doğrudan hedeflemediği için yüzeyde türlerin korunması sağlansa bile ekosistem fonksiyonları zayıflamaya devam etmektedir.
Ekosistemler, güneş enerjisinden başlayarak karmaşık trofik ağlar aracılığıyla enerji akışını sürdürür. Bu enerji akışı kesintiye uğradığında, tüm sistem çöküşe gidebilir (Odum, 1969).
Birincil üreticilerin (bitkiler, fitoplanktonlar) azalması, trofik zincirde domino etkisi yaratır.
Enerji verimliliğini azaltan kirlilik, iklim değişimi ve habitat parçalanması, ekosistemlerin taşıma kapasitesini düşürür.
Bu nedenle doğa koruma doktrini, enerji akışının sürekliliğini koruma önceliği üzerine inşa edilmelidir.
Biyolojik çeşitlilik; genetik, tür ve ekosistem çeşitliliği düzeylerinde ölçülebilir bir fenomendir (Gaston & Spicer, 2013). Ancak uluslararası hukuk metinlerinde biyolojik çeşitlilik çoğu zaman kendi başına korunması gereken bir “amaç” gibi sunulmaktadır. Sistem biyolojisi açısından bu doğru değildir:
Çeşitlilik, süreçlerin (döngüler ve enerji akışı) sağlıklı olduğunun bir göstergesidir.
Çeşitlilikteki azalma, altta yatan döngüsel bozuklukların bir semptomudur.
Bu yaklaşımı görmezden gelen düzenlemeler, doğa korumayı yanlış yönlendirebilir.
Uluslararası çevre hukuku, çoğunlukla hukuki metinler üreten diplomatlar ve politika yapıcıların çabalarıyla şekillenir. Ancak bu aktörlerin ekseriyeti sistem biyolojisi, ekosistem bilimi veya teorik biyoloji gibi alanlarda temel eğitim almamıştır. Bu durum:
Normatif çerçevelerde bilimsel yanlış anlamaları,
Biyolojik çeşitlilik kavramının yanlış yerleştirilmesini,
Enerji ve madde döngülerine odaklanmayan, yüzeysel koruma stratejilerini üretmektedir.
Doğa korumanın özü, biyojeokimyasal döngülerin ve ekosistem enerjitiğinin sağlığını korumaktır. Biyolojik çeşitlilik, bu süreçlerin sağlıklı işlediğinin ölçülebilir göstergesidir; amaç değil sonuçtur.
Bu bağlamda:
AB Doğa Koruma Mevzuatı ve benzeri normlar, süreç odaklı bir felsefe ile revize edilmelidir.
Uluslararası hukukta biyolojik çeşitlilik, amaç olmaktan çıkarılıp gösterge statüsüne indirgenmelidir.
Çevre hukuku hazırlık süreçlerine sistem biyologları, teorik biyologlar ve ekosistem bilimcileri aktif olarak dâhil edilmelidir.
Bu paradigma değişimi, doğa koruma politikalarını yüzeysel olmaktan kurtarıp ekosistemlerin derin işleyişine nüfuz eden, kalıcı bir koruma stratejisi yaratacaktır.
Chapin, F. S., Matson, P. A., & Vitousek, P. M. (2011). Principles of terrestrial ecosystem ecology. Springer.
Convention on Biological Diversity (CBD). (1992). Text of the convention. Retrieved from https://www.cbd.int/
Evans, D. (2012). Building the European Union’s Natura 2000 network. Nature Conservation, 1, 11–26.
Gaston, K. J., & Spicer, J. I. (2013). Biodiversity: An introduction (2nd ed.). Wiley-Blackwell.
Kitano, H. (2002). Systems biology: A brief overview. Science, 295(5560), 1662–1664.
Odum, E. P. (1969). The strategy of ecosystem development. Science, 164(3877), 262–270.
Schlesinger, W. H., & Bernhardt, E. S. (2013). Biogeochemistry: An analysis of global change. Academic Press.